26 Şubat 2014 Çarşamba

PSİKOLOJİ ve açlık

Gündem "Psikolojik Açlık" olunca biraz araştırma yapmak iyi olur dedim.Herzamanki  kaynağıma  baktım  ve bulduklarımı buraya not aldım :))

Psikoloji – Diyet İlişkisi

Ruh hali, diyet sürecini belirleyen önemli öğelerden biridir. Özellikle stresli bir ruh hali, kişiyi kalori değeri yüksek yiyecekler tüketmeye itebilir. Bu durum beyin ile vücudun etkileşimi sonucu ortaya çıkar. Hatta bu ilişki depresif ruh hali durumunda fazladan yeme eğilimi, aşırı uyku ve kilo alımına kadar gidebilir. 


Peki bahsettiğimiz stres anındaki yemek seçimi neden yüksek kalorili olanlara doğru bir eğilim göstermektedir? Vücut stres ile başa çıkabilmek için bu öğünlerin barındırdığı yüksek kaloriyi, yani yüksek enerjiyi kullanır. Kısacası stres altında yenilen yemeklerin tat ile bir alakası yoktur.

Bu durum stres altında olduğunuzu hissettiğinizde veya heyecanlandığınızda vücudunuzun kortizol hormonunu salgılamasından dolayıdır. Kortizol hormonu kan damarlarını daraltarak kanı sindirim sistemi gibi dokulardan alır ve kas dokusuna iletir. Metabolizma da enerji açığa çıkarabilmek için kasları daha hızlı çalıştırır. Ancak bu acil durum sonsuza kadar sürmez. Strese cevap sistemi, kendini bloke etmek için faaliyetleri durdurur. Stres hormonu olan kortizol bu kapatma işlemini gerçekleştirir.  Bunu yapabilmek için de yüksek enerji deposu olan çikolata, şekerleme gibi yağ ve şeker oranı yüksek besinlere yönlendirir. Çünkü vücudun stres ile uzun süre başa çıkabilecek enerjisi yoktur.  Kısacası uzun süreli stres sonucu kortizolün fazla salgılanması kalori alımını arttırarak yağın karın bölgesinde toplanmasına neden olur. Vücuda hızlı bir şekilde enerji sağlayabilmek için, karaciğere yakın olan karında yağlanma artar.

Kronik stres ile başa çıkmanın en sağlıklı ve kalıcı yolu egzersiz, yoga, meditasyon veya sıcak bir duş gibi fiziksel aktivitelerdir. Bu aktiviteleri yapmak beyinde stres varlığında uyarılan noktaları uyararak, stres ile çikolataya oranla daha uzun ve kalıcı bir şekilde başa çıkmayı sağlar.

Stresin diyetinize olan negatif etkileri;

Yanlış diyet, düzenli beslenmemek;

Yiyecekler vücudun yakıtıdır, öğün atlandığında yorgun ve sinirli hissetmeye neden olur. Uzun süren açlıklarda kan şekeri düşer ve ruh halinde değişiklikler olur. Bu nedenle en geç 4 saat aralıklarla beslenme gerçekleştirilmelidir. Kahvaltı ise özellikle önemlidir. Çalışmalar kahvaltı yapan çocuk ve yetişkinlerde okul, iş performansının daha iyi olduğunu, kilo kontrolünü daha kolay sağlayabildiklerini göstermiştir. Tabii bu sabah bütün istediklerini yiyebileceğin anlamına gelmez.

Karbonhidratları kısıtlamak;

Karbonhidrat yıllarca, pek çok kişi tarafından çokça kötülendi. Ancak, vücudun Serotonin salgılayabilmesi için karbonhidrata ihtiyacı vardır. Serotonin hormonu iyi hissetmeyi sağlar, iştahı bastırır ve sakinleştirir. Bu nedenle düşük karbonhidrat tüketen bir birey daha sinirli, depresif ve gergin olur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta bahsedilen karbonhidratın sadece çikolata, pasta veya börek olmamasıdır. Dengeli beslenme konseptinde bahsedilen karbonhidrattan kasıt tam tahıllar(tam buğday, çavdar ekmeği,bulgur pilavı, kepekli makarna, kepekli pirinç), meyve ve sebzelerdir. Bu besinler günlük beslenmeye dahil olduğu takdirde abur cubur yiyeceklere daha az ihtiyaç duyulup daha az tüketilecektir. Kendini kötü hissettiğin ve abur cubur tüketmek istediğin durumlarda, meyve, yağsız patlamış mısır, kepekli bisküvi gibi seçimler yaparak kısa sürede daha iyi hissedip, zararlı yiyecek tüketme isteğinin azaldığını göreceksin.

Omega 3 yağ asitlerini yetersiz almak;

Omega 3 somon, sardalya, uskumru gibi yağlı balıklarda zengin olarak bulunur. Omega 3 yağ asitleri bellek gelişiminde ve ruh halinin iyileştirilmesinde önemlidir. Araştırmalar düşük omega 3 seviyelerinin depresyon, karamsarlık gibi psikolojik bozukluklara neden olduğunu göstermektedir. Haftada 2 kez balık tüketilmelidir. Omega 3 ün diğer kaynakları ise; keten tohumu, ceviz, semizotu, kanola yağı, omega 3 ile zenginleştirilmiş yumurtalardır.

Önemli bazı besinleri almamak;

Demir eksikliği depresyon, yorgunluk, dikkatsizlik gibi durumlara neden olur. Demir içeriği yüksek besinler; kırmızı et, yumurta, kuru meyveler, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagillerdir. Kişide içe dönüklük, yorgunluk ve özgüvende düşüklük gibi etkiler yaratan bir diğer element eksikliği ise tiamindir. Tiamin içeriği yüksek besinler tahıllar, et, yumurta, kuru baklagiller, bezelye, yer fıstığıdır. Son olarak folik asit, depresyon belirtilerinin hafiflemesini sağlaması itibariyle bu konu başlığı altında bahsedilmeden geçilmemelidir. Folik asit içeriği yüksek besinler; koyu yeşil yapraklılar, greyfurt, mandalina, portakal, fındık, ceviz, badem ve tam tahıllılar olarak gruplanabilir.

Çok fazla yağ tüketmek;

Patates cipsi hem ruhsal durum hem de bel çevresinde oluşacak yağlar için iyi değildir. Yağlı seçimler- özellikle de doymuş yağ içeriği yüksek olan bir diyetdepresyon ve demansa (bunamaya) neden olabilir. Yüksek seviyede yağ içeren besinlerin sindirimi zordur, bu nedenle tüketildikten hemen sonra halsizliğe yol açabilir.

Aşırı kafein tüketmek;

Günde 2 fincandan fazla kafein tüketimi sinirlilik, endişe gibi ruh hallerinin oluşmasına neden olabilir. Bu durum daha fazla kalori almaya, dolayısıyla kilo alımına zemin hazırlar. Bunun yerine su tüketimini artırmak faydalı olacaktır. Bitki çayları(yeşil çay gibi), süt veya ayran da kahveye alternatif içecek olarak tüketilebilir.

Biraz daha bilimsel bir yazı olmakla birliktte PowerPoint sunumu olan makaleye de göz atmak  yararlı olabilir.

Sonradan bulduğum  Web sitesindeki bu yazıyı  mutlaka okumakta yarar var.

 
























23 Şubat 2014 Pazar

KETEN Elbise mi... Tohum mu :))

Yaza çeyrek kalmışken bir keten elbise edinmek hiç fena olmaz aslında;) Efil efil pek serin tutar, bir de  kırışmasa!!!
Keten elbiseyi kırışsa da bu yaz giyeceğim ama almak için acelem yok, haziran'a kadar bekleyebilirim. Hem hava iyice ısınmış olur hem de daraltmak zorunda kalmam:)) 
Evet bu kez olacak, inanıyorum!!! Yalnız değilim her şeyden önce; benzer sorunlar yaşayan, halimden anlayan, aynı yolda mesafe katettiğimiz dayanışma arkadaşlarım var:  "MPG DAYANIŞMASI", ya da "Hafifleme Kardeşliği"
II. 12 günlük listeye başladık, iki günü geride bıraktık bile. Benim için bu listeyi uygulamak oldukça kolay.
Listedeki önemli değişiklik sabah kahvaltısı; klasik kavaltı yarine, müsli veya tahıl gevreği ve yulaf ezmesi içeriyor.
Hem öğlen hem akşam yemeği protein ağırlıklı.
Bir diğer yenilik ise keten tohumu; salataya zeytin yağ yerine keten tohumu koyuyoruz. Bu benim pek hoşuma gitti çünkü daha önce yoğurda karıştırarak yemişliğim var ve çok yararlı olduğunu biliyorum.
Omega-3 içermesi, sindirim sistemini düzenliyor olması benim tüketmem için yeterli ama biraz internet sörfü yapınca pek çok gıda gibi keten tohumunun da pek çok yararı olduğunu görünce not almak kaçınılmaz oldu:))

KETEN TOHUMUNUN YARARLARI

* Mide-bağırsak sorunlarına karşı iyi gelir. 
* Bağırsakları yumuşatır, kabızlığa iyi gelir.
* Kemikleri güçlendirir. Özellikle menopoz döneminde yararlıdır.
* Bağışıklık sistemini güçlendirir.
* Menopoza bağlı şikâyetleri hafifletir.
* Kalp-damar hastalıklarından korur.
* LDL Kolesterol ve Trigliserit seviyesini düşürür.
* Yüksek tansiyonu düşürür.
* Romatizmal hastalıkları önler.
* Sinir sistemini güçlendirir.
* Hafızayı güçlendirir.
* Kan şekerini dengeler.
* Konsantrasyon bozukluğuna karşı iyi gelir.
* Yaşlanmaya bağlı dikkat dağınıklığına karşı iyi gelir.
* Haricen kullanılarak yaraların çabuk iyileşmesini sağlar.
* Egzama ve sedef hastalıklarında kullanılır.
* Nasırlarda kompres olarak kullanılır.
* Solunum yolu hastalıklarında olumlu etki yapar.
* Ruhsal bozukluklara karşı iyi gelir.
* Öksürüğü giderir.
* Ağız boşluğu, boğaz ve diş eti rahatsızlıklarında gargara olarak
kullanılır.
* Lifleri sanayide, özellikle dokumacılıkta kullanılır.

Keten tohumu ne içerir?
*Omega-3, Omega-6 ve Omega-9 yağ asitleri
*Yüksek oranda çözünür ve çözünmez lif
*Protein
*Lignanlar (kansere karşı maddeler)
*Vitaminler
*Mineraller
*Amino asitler

 Keten tohumu nasıl tüketilir?
* Kaynatılarak içilebilir.
* Dövülerek, öğütülerek toz haline getirilebilir. Bir kaşık ağza
atıldıktan sonra arkasından su içilebilir.
* Kavrulmuş olarak tüketildiğinde daha lezzetli olur. Keten tohumunun
çok özel bir tadı veya kokusu yoktur, ama kavrulunca güzel bir tada
kavuşur.
* Tohum şeklinde tüketilecekse iyice çiğnenmelidir.
* Sizler de mutfakta keten tohumunu el altında bulundurarak, onu öğütülmüş halde salatalarınıza, yoğurdunuza, müslinize serpebilir, fırında yaptığınız hamur işlerine katabilir, pilavdan çorbalara, tatlılardan tuzlulara her yemeğinizde kullanabilirsiniz.

Daha fazlası içinBuraya Bakınız     AyrıcaBurayada bakabilirsiniz.   Dahadetaylı biligi için   
Güzellik  için de  Keten Tohumu

21 Şubat 2014 Cuma

JESİCA ile spor:))


Yeni keşfettiğim bir spor videosunu buraya 

not ediyorum ki istediğimde ulaşabileyim:))

http://www.youtube.com/watch?v=s4IH12Piuf4









Haftada üç gün leslie ile  3-5 mil, iki  gün de jesica ile 30 dk. başka bir versiyon yapmak monotonluğu  kırarak değişiklik sağlıyor.
Spor öncesi ve spor sonrası büyük bir bardak su içmeyi de unutmuyorum:))

12 Şubat 2014 Çarşamba

YÜRÜSEM mi... KOŞSAM mı... yoksa :))

Bu gün benim gündemim spor. Bir tane yetmedi aynı gün ikinci post'u hazırladım:))
Sevgili "MPG Dayanışması" arkadaşım Hülya dünün gündemini spor olarak belirlemişti ama ben dün fazla spor yapmaktan olacak konuya ancak bu gün dahil  olabildim:)
 Geçmişten hatırladıklarımı sporla ilgili ne yapacaklarını netleştirememiş olanlar için paylaşırken farkettim ki benim kafam da da henüz cevabı netleşmemiş sorular var.
 Örnek: Spor ne zaman yapılmalıdır; aç mı, tok mu, yoksa hiçbiri mi:) Sabah saatleri mi, yoksa akşam mı yapmak, daha iyi sonuç verir. Ne tür spor yapmak daha çok işe yarar. Kadın sporu  diye bir ayrım yapılır mı. Kadınlar ile erkekler aynı spor çeşidini yapabilirler mi....v.b...  

Derken aşağıdaki yazıya rastladım ve buraya kaydetmek şart oldu:))


Kadınlar ve Egzersiz Hakkında Yanlış Bilinen 5 Gerçek

Egzersiz Uzmanı Mevsim Karabulut 
Yazan Uzman Mevsim Karabulut
Yanlış bilgilerin seni korkutup, istediğin şekilde egzersiz yapmana engel olmasına izin vermemelisin. İşte kadınlar ve egzersiz hakkındaki 5 yanlış bilgi:
Kadınlar için egzersiz dünyasına adım atmak, zaman zaman korkutucu olabilir. Kadınların ağırlık çalışması konusundaki düşünceler, genellikle eski zamanlara aittir ve hatalıdır. Bu asılsız düşünceler yüzünden, bugün birçok kadın egzersize nasıl ve nereden başlaması gerektiğini bilememektedir.
İnternette kadınların egzersiz yapmasıyla ilgili dolaşan ve kendi kendini ‘’uzman’’ ilan etmiş kişiler tarafından yazılmış söylentilerle pek çok kişi karşılaşmıştır.  İşte şimdi tüm bu şüphe ve soru işaretlerine bir nokta koymanın vakti geldi:

Söylenti 1: Kadınlar Bir Erkek Gibi Antrenman Yapmamalıdır
Gerçek: Dilediğin gibi egzersiz yapabilirsin. 
Halterlerin erkeklere ait olması veya spor salonlarında ‘’Squat yapan kadınlar uyarı alacaktır.’’ gibi ibarelerin varlığı söz konusu değildir. Evet, bazı kadınların erkeklerin yaptığı gibi antrenman yapmamaları gerekir; fakat bu onlara yakışmayacağı veya yapamayacakları için değil, onları belirledikleri hedeflere götürecek doğru yöntem olmadığı içindir.
Bir kadının formu ile ilgili belirlediği hedef her ne ise, uygun bir egzersiz programı ile bunu desteklemelidir. Eğer hedeflerin arasında daha güçlü göğüs kasları veya daha belirgin pazular varsa, gerçek ağırlıklarla çalışıp bu hedeflerini gerçekleştirememen için hiçbir sebep yoktur.
Aynı düşünceler ışığında, eğer esas hedefin kilo vermek ise, vücut geliştirmeye o kadar vakit harcamaya gerek duymazsın. Yani hedeflerinle örtüştüğü sürece, dilediğin egzersizi yapabilirsin.

Söylenti 2: Bütün Kadınlar Kilo Vermek Amacıyla Spora Gider
Gerçek: Herkesin hedefi aynı olmayabilir.
Herkes aynı görünüme sahip olmak istemeyebilir. Bazı kadınlar da tıpkı erkekler gibi, daha güçlü olmak için spora gider. Bazıları daha yapılı, bazıları daha atletik, bazıları da daha sağlıklı olma amacını taşır. Egzersizin en iyi yanı da budur, yani kişisel olmasıdır. Bunun için, başlamadan önce egzersizin mevcut hedefine uygun olup olmadığını iyice araştırmalısın.

Söylenti 3: Ağırlık Çalışmak Kadınların Erkeksi Görünmelerine Neden Olur
Gerçek: Ağırlık çalışmak sadece kas yapar ve yağ yakar.
Yapılan sayısız çalışma sonucunda, direnç egzersizi yapan kadınların yapmayanlara göre daha güçlü, yağsız ve sağlıklı olduğu ortaya çıkmıştır. Direnç egzersizlerinin kişinin fiziği üzerinde yarattığı etkiler, kişinin kendisine, genetiğine, beslenmesine ve uyguladığı hareketlere bağlıdır.

Söylenti 4: Bir Kadının İhtiyacı Olan Tek Şey Yürüyüş Bandıdır
Gerçek: Kadınlar da ağırlık çalışmalıdır.
Rakip tanımayan bir koşucu olmayı istesen bile, yapılan çalışmalar ağırlık çalışma gibi direnç egzersizlerinin, performansını geliştirmeye yardımcı olduğunu gösteriyor. Bu da, koşu gibi kardiyovasküler antrenmanların izlenecek tek yol olmadığını ortaya koyuyor.
Sürekli olarak koşmak, dayanıklılık veya orantılı bir fizik elde etmek için yeterli olmuyor. Dahası, birçok çalışmada elde edilen sonuçlara göre, dayanıklılık egzersizleri kilo vermek için en iyi yol sayılmıyor.
Halterlerin önünde kendini utanmış ve korkmuş hissetmen oldukça anlaşılabilir bir durum; fakat o eski yürüyüş bandına takılıp kalmak, sana istediğin sonuçları elde etmende yardımcı olmayabilir. Kas yaparak, daha fazla kalori yakabilir ve daha yağsız bir vücuda kavuşabilirsin.

Söylenti 5: Egzersizde Son Nokta Yağsız Bir Vücuda Kavuşmaktır
Gerçek: Yağsız olmak, her kadında farklılık gösterebilecek bir durumdur.
Yağsız olma durumuna karşı her kadının vücudu farklı tepkiler verebilir. Birçok kadın için, aşırı yağsızlık vücudun hormonal olarak çok fazla etkilenmesine sebep olur. Profesyonel atletler bile tüm yıl boyunca yağsız kalmazlar.
Her bireyin farklı olduğunu unutma. Arkadaşının hedefine ulaşması altı hafta sürerken, seninki bir yıl sürüyor olabilir. Hedeflerin hakkında kendine dürüst ol. Dürüstlük, egzersiz ve beslenme konusunda çok önemli bir adımdır.
                                                                                        Orjinal  yazı    Ve diğerleri...

ELMA mı ARMUT mu yoksa Fasulye mi :)))


İnsan demek genelleme olur, ne de olsa erkeklerin bu tip sorunları yok; bildiğimiz gibi  hepsi ters üçgen maşallah :)) Bu nedenle özelleştirip sadece  KADIN diyorum 
Kadın vücudunu meyvelere benzetmek olayı daha sevimli yapar mı bilmem ama durumu anlaşılır kıldığı kesin. 
Resme bakar bakmaz hemen anladım; ben ARMUT'um :)) 
Önce ELMA'ya bir öykündüm, FASULYE'yi görünce kıskançlıktan çatladım. Açıklamaları okuyunca da kıskanmakta ne kadar haklı olduğumu anladım; incecik, sırık gibi olmaları yetmezmiş gibi,  metabolizmaları çok hızlı , kilo da alamıyorlar üstelik. 
Benim imrendiğim bu durum, bazı FASULYE'ler için sorun olabilir aslında; ben kilo vermediğim için üzülürken o da alamadığı için dertleniyor olabilir:(( Yine de en şanslı grubun FASULYE'ler olduğu kesin..

Dyt. Burcu Tunç'un aşağadaki yazısını  okuyunca, özellikle de resmi görünce dayanamadım ve burada kayıt altına almak istedim.


                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                 Vücut Şeklinize Göre Zayıflama Hareketleri
Dyt. Burcu Tunç


Daha önce bir egzersiz türünden diğer egzersizlere göre daha iyi sonuç aldığınızı fark ettiniz mi? Fark edin veya etmeyin, vücut yapınıza göre yaptığınız egzersiz türünün üzerinizde etkinliği değişir. 3 tip vücut şekli vardır. Endomorf,mezomorf ve ektomorf . Fakat biz daha anlaşılır hale getirmek için kısaca elma, armut ve fasulye sırığı diyelim. Vücut yapınızı tanıyın ve en iyi sonuç için size uygun olan egzersize yönelin.

Armutlar: Armut şekilli vücutta basen, kalça ve karın bölgesi daha genişken, vücudun üst kısmı daha dardır. Bu vücut şekline sahip kişiler, çok çalışsalar da, özellikle üst bölgede kas geliştirmede zorlanırlar. Kolay kilo alırlar ve metabolizmaları genellikle yavaş çalışır. Çoğunlukla, vücutlarının alt kısmından kilo vermeye çalışırlar.

Egzersiz önerileri: Birden fazla bölge egzersizi yapın(kollar ve bacaklar). Haftada 3 gün, 30 dakika boyunca kardiyo egzersiz yapın ve ağılık çalışması da ekleyin. Küçük molalar vererek hareketleri arka arkaya yapmaya çalışın. Armut yapılıların, vücutlarının alt kısmına odaklanma eğilimi olsa da, daha dar kalçalara sahipmiş gibi görünmek için, üst bölgelerini düzenli çalıştırmaları ve kas oranını artırmaları gerekir.
Elmalar: Elma vücut tipinde, vücut ağırlığının çoğu karın kısmında toplanmıştır. Bazılarının göğüs kafesi geniş, bazıları düz popolu, bazılarının ise kolları yumuşaktır.


Egzersiz önerileri: Elma vücut tipinde önemli olan aynı kas grubuna farklı tipte egzersizler yaptırmaktır. Vucudun yağ yakabilmesi için, egzersiz tipini düzenli olarak değiştirdiğinizden emin olun. Çoğu elma tipinde kişi, vücutlarının orta kısmına odaklıdır. Fakat vücut proporsiyonunu sağlamak için kolları ve vücudun alt kısımlarını da çalıştırmak gerekir. En iyi sonuç, kalp atış hızını artırmak için egzersizler arasındaki dinlenme süresini minimuma indirerek ve karın bölgesinden yağ yakımını artırmak için kardiyo egzersizlere ağırlık vererek alınır. Haftada 5 gün, 40-60 dakika orta düzeyde kardiyo yaparak başlamayı deneyin.

Fasulye sırıkları: Fasulye sırıklarının metabolizmaları hızlıdır. Uzun, ince yapılıdırlar. Kilo almakta ve kas kitlesini artırmakta zorlanırlar.

Egzersiz önerileri: Dayanıklılık egzersizlerinde, kas geliştirmek için, ağırlığı artırın ve tekrarları azaltın. Kardiyo tüm vücut tipleri için önemlidir fakat fasulye sırıklarının metabolizmaları hızlı olduğu için, daha az kardiyo, daha fazla ağırlık ve dayanıklılık egzersizi yapmaları önerilir.

                                                                                               Orjinal yazı kaynak

8 Şubat 2014 Cumartesi

TATLI... kriz:))

Yeni başlangıca bir kala bazı bilgileri tazelemekte yarar var:))                                                                                                                                              

  

TATLI KRİZLERİNİN NEDENİ

 Diyetisyen Nazlı KoşarYazan   Nazlı Koşar







  Yazan   Nazlı Koşar
Geceleri çikolata yemeden uyuyamıyor ya da tatlı yemediğiniz zamanlarda kendinizi sinirli mi hissediyorsunuz? Beslenme alışkanlıklarınızdaki hatalar veya insülin metabolizmanızdaki bir bozukluk, tatlı krizleri oluşmasına neden oluyor olabilir.
Yemeklerden hemen sonra tatlı yeme isteği duyuyor, 3 - 4 saat sonra anormal açlık hissediyorsanız, yemek sonrası uyuma ihtiyacı duyuyorsanız, halsizlik, yorgunluk, sinirlilik gibi şikâyetleriniz varsa ve beslenmenize dikkat ettiğiniz halde kilo kontrolünüzü sağlayamıyorsanız, bu durum insülin metabolizmanızda bozukluk olduğunu gösterir. Özellikle karın bölgesindeki yağlanmalar, insülin metabolizması bozukluğundan kaynaklanıyor olabilir. Bu, tükettiğiniz karbonhidratların enerji olarak kullanılamayıp, yağ olarak depolanması demektir.
İnsülin Nedir?
İnsülin, pankreastaki beta hücreleri tarafından salgılanan ve kan şekerini düzenleyen bir hormondur. Tükettiğimiz karbonhidratlar, sindirildikten sonra vücudumuzda bulunan enzimler tarafından parçalanarak glikoza dönüştürülür ve glikoz vücudumuzun temel enerji kaynağıdır. Pankreastaki beta hücreleri, sindirim sonrası kana karışan glikoz tarafından uyarılarak, glikozun hücre içine (kas, karaciğer, yağ dokusu) girmesini sağlayan ve kan şekerini düzenleyen insülin adlı hormonu üretmeye başlar. Hücre çeperinde bulunan insülin, glikozun hücre içine girmesine yardımcı olarak, enerji kaynağı olarak kullanılmasını sağlar. Glikoz hücre içine giremediğinde, kandaki düzeyi yükselerek hiperglisemiye (kan şekerinin yükselmesi) neden olur. Tam aksi durumda ise hipoglisemi (kan şekerinin düşmesi) meydana gelir.
Tatlı krizleriyle baş edebilmek için kan şekeri takibinin yanı sıra, beslenme alışkanlıklarında da değişikliğe gidilmesi önem teşkil etmektedir.

Basit Karbonhidratlardan Uzak Durun
Sofra şekeri, reçel, bal, marmelat, pekmez, hazır meyve suları, pasta, kek, tatlı, şekerli bisküvi, çikolata, helva gibi basit karbonhidratlar kan şekerinin çok ani yükselip, çok ani düşmesine de neden olur. Bulgur, tam tahıllı ürünler, kuru baklagiller ve  kepekli ürünler gibi kompleks karbonhidrat içeren besinler ise  kan şekerini daha yavaş yükselttiğinden, kan şekeri düzeninin sağlanmasında daha etkilidir.
Alışveriş yaparken, satın almayı düşündüğünüz besinlerin size uygun olup olmadığını öğrenmek için ‘içindekiler’ kısmını mutlaka okuyun. İçeriğinde glikoz, sukroz veya şeker bulunan yiyecekleri satın almadan önce, marka ve besin içeriklerini not ederek diyetisyeninize danışın.

Ara Öğün Tüketimine Özen Gösterin
Ana öğünlerdeki besin tüketimini azaltmak ve açlık hissinizi bastırmak için ara öğün tüketimine özen gösterin. Az az ve sık sık beslenmek, uzun süre açlıktan kaçınmayı ve kan şekerinin düzenini sağlar.
Ara öğün tüketiminin, atıştırmakla karıştırılmaması gerekir. Ara öğün saatleri düzensiz olmamalıdır. Aksi takdirde metabolizma hızının artmasına yardımcı olan ara öğünler, ters etki gösterir. Düzensiz saatlerde sürekli atıştırmak, uzun süreli insülin salınımında problem yaratır ve insülin direncine neden olur.
Posa Tüketimini Artırın
Sebze, meyve, tam tahıllı ürünler ve kepekli ürünler gibi yüksek miktarda posa içeren besinler, midenin boşalma hızını yavaşlatarak tok kalmayı sağlar ve kan şekerinde meydana gelebilecek ani yükselmeleri engeller. Kuru baklagiller, yulaf ve portakal gibi çözünür posalar, kan şekerinin düzenlenmesinde çözünmez posalardan daha etkilidir. Günlük beslenme planında 25-30 gr posa yer almalıdır.

Aç Karnına Meyve Tüketmemeye Özen Gösterin
Bozulmuş glikoz toleransı, hipoglisemi ve insülin salınımında bozukluk gibi şikâyetleriniz varsa, tatlı isteğinizi azaltmak için tek başına meyve tüketmemeye özen gösterin. Meyvelerde bulunan fruktoz (meyve şekeri) yavaş emildiği için, postprandiyal glukoz ve insülin yanıtı düşüktür. Diyabetik bireylerde % 15-20 fruktoz tüketimi, açlık, total kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerini arttırmaktadır. Fruktoz, vücutta glikozdan daha farklı bir yolla işlem gördüğü için, kan şekeri üzerindeki etkisi glikoz ile aynı değildir.

Tatlıyı hayatınızdan çıkarmadan da, damak tadınızı ve beslenme alışkanlıklarınızı değiştirebileceğinizi unutmayın. Bunun için tüketim miktarını ayarlamanız yeterli olacaktır.
·         Şerbetli, hamurlu tatlılar yerine sütlü tatlıları tercih edin.
·         Tatlılarda kullandığınız şeker miktarını azaltarak, lezzet katmak için vanilya, kakao gibi aromaları tercih edin.
·         Çikolata paketinin tümünü tüketmeye engel olamıyorsanız, kalıp çikolatalar yerine küçük parçalar halinde satılanları tercih edin.
-          Tekrar tekrar tatlı tüketmek istediğinizde, odak noktanızı değiştirin ve aklınızı meşgul edecek uğraşlar bulun. Ancak aynı uğraşı her seferinde tekrar etmeyin ki, meşguliyetiniz bir süre sonra tatlıyı çağrıştırmasın
Bilgi kaynağı .....  Bir diğeri......Ve bir diğeri

6 Şubat 2014 Perşembe

HATIR MI hem de kırk yıl :))

Şimdi kahvemi yudumlarken okuduğum bu yazıyı hemen not etmek istedim... diğerleri için bknz.   

Türk Kahvesinin Faydaları
Türk Kahvesi
Ne güzel bir söz bir kahvenin Kırk Yıl hatırı vardır. Hele o sohbet yok mu en güzel şeylerden biridir. Kahveni yudumlarken karşında da bir can dostun varsa o zaman kahvenin lezzeti bin olur.Sıkıntın ve dertlerin o zaman yerini yavaş yavaş gülüşmelere bırakır. Konu derinse ise eğer saatlerce oturulup o anın keyfini çıkartmak bazen ömrünün en güzel anı olur. Bur da sadece kahve  
Kahve toplumuzda bir Kültürün simgesidir. Dostluğun, kardeşliğin ve akrabalığın vazgeçilmez içeceğidir. Şimdi sizlerle birlikte bu kadar önemli olan kahvenin faydalarını görelim. Zararları da var ama bugün sadece faydalarından bahsedeceğim. Zararlı olmaması için fazla kahve tüketmeyiniz derim...
Kahvenin FaydalarıGünde iki fincan kahve içmek kanser riskini %25 azaltabilir. Kahve bol miktarda kafein içerir. Zorlu gecelerde yani ders çalışırken yada bir işte çalışırken uykunuzun gelmesini engeller. Türk Kahvesi ayrıca depresyona da iyi gelir. Ayrıca da dişlerin çürümesini de engelleyebilir. Ama fazla tüketmemek amacıyla. Biliyorsunuz her şeyin fazlası zararlı...
  • Ağrı kesici etkisi olabilir.
  • Selülitlerinizin yok edilmesinde etkilidir
  • Tansiyona iyi gelebilir.
  • Kansere yol açabilecek hücrelerin çoğalmasını engelleyebilir. Antioksidan içerir
  • Beyin hücreleri uyarıyor daha iyi konsantrasyon olmanızı sağlıyor.
  • Karaciğer sağlığı için önemlidir. Düzenli bir şekilde kahve içenlerin daha az şikayetçi olurlar siröz gibi hastalıklardan.
  • Safra taşı problemlerine iyi gelir.
  • Zihinde tutar
Gördüğünüz gibi kararından içilen kahvenin faydalarını. Kısacası Günde İki Fincan Türk Kahvesini İçmek Sağlığınız İyi Faydalıdır. Abartırsanız eğer zararları da fazladır...
                                                                                           Ramazan ALTUN 

5 Şubat 2014 Çarşamba

D A YA N I Ş M A Var :)))








   HAFİFLEME KARDEŞLİĞİ

Bu fotoğrafı  görür görmez aklıma blog arkadaşları ile oluşturduğumuz "MPG Dayanışması" geldi:))  
 Ben bir benzetme yaparak "hafifleme kardeşliği " de diyorum...
Herbirimizin duvarı farklı yükseklikte olabilir bununla beraber kesinlikle aşılmaz değil!..
 Ne kadar kararlı ve donanımlı olduğumuz, sonuca varış süremizi etkileyecek hiç kuşkusuz...
İşte dayanışma burada devreye giriyor; birbirimizi destekleyip, gerekirse itip, gerekirse tutup kolundan çekeceğiz...
Zaman zaman kararsız kalıp, belki de umutsuzluğa kapılacağız.Bu noktada yine kardeşlik devreye girecek birbirimize umut ve ışık olacağız...
Özetle: Yalnız olmadığımızı bilmenin verdiği kuvvetle bir şekilde   sona ulaşacağız...
Öyle sonuç almak için "her yol mübah" değil! Sağlıklı ve dengeli beslenmek esas.
Çoğunluk tarafından ortak olarak uygulanacak olan "Dr. Mehtap Pasin Gualona"nun yönteminin  temel amacı da bu zaten... bakınız  
 Destek,yardımlaşma çok önemli, bununla birlikte;

Duvarın öbür tarafında bulmayı umduğumuz her neyse, ona ulaşmak sadece ve sadece kendimize bağlı...

İşte ben böyle düşünüyorum...

BEN KİMİM
"Kaç yaşında olduğunu bilmeseydin, kaç  yaşında olurdun" sorusuna hala net bir yanıtım  yok. Ruh halim gibi her gün, her an değişebiliyor:)))
Biyolojik yaşım 50, iki çocuk annesiyim, İstanbul'da yaşıyorum. Hayatımın son 5  yılında 70-78 arası  gel-gitlerdeyim:)         
20'li yaşlarda 48 kilo iken de kendini kilolu bulup yediklerine dikkat eden takıntılı biriydim sanırım. Aralarda bir yerlerde takılmayı bırakmış olmalıyım:) 
Şimdiki takıntım zayıf olmak değil, o kolay:)) 
"Sağlıklı ve dengeli beslenme" alışkanlığını yaşam şekline dönüştürmek en büyük hedefim. 
Sağlıklı görüntümü koruyacağım bir kiloya ulaşmak yeterlidir. 
 Bu da şimdilik 65kg. Sonrasına bakmak lazım;)
 Vincent Maillardk

2 Şubat 2014 Pazar

HAYAT... öncelikler :))

Daha önce de bu yazıyı okumuş ve çok beğenmeştim; tekrar karşıma çıkınca not etmek iyi olur dedim :))  
  Ne zaman; hayatında bazı şeyler çekilmez hale gelirse, Ne zaman; yirmi dört saat kısa gelmeye başlarsa, O zaman; kavanoz ve iki fincan kahveyi hatırlayınız… İşte kavanoz ve iki fincan kahvenin hikayesi Bir gün bir felsefe profesörü, elinde bazı malzemelerle derse gelir. Ders başladığında; hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe kavanozunu alır. Sonrada kavanozu ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ardından öğrencilerine kavanozun dolup dolmadığını sorar… Bütün öğrenciler hep bir ağızdan dolduğunu söylerler. Bunun üzerine; profesör önündeki kutulardan birinden aldığı çakıl taşlarını, kavanoza döker. Çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurmaya başlar. Profesör yeniden kavanozun dolup dolmadığını sorar. Öğrenciler yine hep birlikte; ‘evet doldu’ derler. Profesör bu defa da, masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Profesör yine aynı soruyu sorar. Öğrenciler de yine koro halinde ‘evet doldu’ derler. Profesör bu kez ise masanın altında hazır bekleyen iki fincan kahveyi alır. Başlar kahveyi kavanozun içine dökmeye. Bu kez de kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Bunun üzerine öğrenciler gülmeye başlar… Ardından profesör öğrencilerine nasihat etmeye başlar; ‘Bu kavanoz sizin hayatınızdır. Tenis topları; Hayatınızdaki önemli şeylerdir. Yani aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız gibi. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bunlar hayatınızı doldurmaya yeter. Çakıl taşları ise; Sizin için daha az önemli olan diğer şeylerdir. Yani işiniz, eviniz, arabanız gibi. Kum ise; diğer ufak tefek şeylerdir. şayet kavanoza önce kum doldurursanız; Çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi; ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz; Bu defa da önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önemli olan şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Sevdiklerinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur…’ Bu arada bir öğrenci merakla şu soruyu sorar; ‘Hocam peki, o iki fincan kahve nedir?’ Profesör gülerek cevaplar; ‘Bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun; Her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır…’

1 Şubat 2014 Cumartesi

BEN masum um ;))

  
Suçlu bulundu !!   


 Ayın ilk günü icraatsız geçsin istemedim:)) 
Kilolarım için birçok neden sıralayabilirim; bence en başta geleni, insan doğasına aykırı hareketsiz yaşam!..
O haldee; şimdi, hemen, bilgisayar başından kalkıp, harekete geçiyorum... Bahane yoook :)))